Kişilik bozuklukları en iyi nevrotik bozukluklarla karşılaştırmalı olarak ele alındığında anlaşılabilir. Bildiğiniz gibi bu zamana kadar bahsettiğimiz rahatsızlıklar nevrotik bozukluklar sınıflaması altındaydı. Nevrotik bozukluklarda kişiler içinde bulundukları sorunların ya da yaşadıkları semptomların tamamen farkındadırlar ve bundan rahatsızlık duyarlar. Kişilik bozukluklarında ise kişilerde kalıplaşmış ve tamamen karaktere dönüşmüş davranışlar söz konusudur. Yani kişinin gösterdiği davranışlar artık onun benliğinin bir parçası olmuş ve kişi için rahatsız edici bir nitelik taşımaz olmuştur. Örneğin antisosyal kişilik bozukluğu yaşayan bir kişi hiç bir pişmanlık duymadan başkalarının haklarını ihlal eder, kurallara uymaz, aniden saldırgan bir davranışta bulunabilir, anlık doyumlarını ertelemez, sorumluluk taşımaz. Çünkü tüm bu özellikler artık benliğinin ayrılmaz bir parçası olmuştur ve çoğu zaman da kişi bu davranışların normal olmadığının farkında değildir. Yani kişi o durumda yaptığı davranışın karşı tarafın hakkını yemek olmadığını, saldırgan bir nitelik taşımadığını ve hatta son derece doğal olduğunu düşünmektedir. Kişi ancak bu davranışları çevreyle çatışmaya neden olduğunda farkeder. Ayrıca kişi ancak bu tür yüzleşme durumlarında o kişilik özelliklerinin farkına varır, rahatsız olur ve acı duyar. Halbuki nevrotik kişi bütün uyumsuz davranışlarının büyük oranda farkındadır ve bu onu rahatsız eder. Ayrıca nevrotik kişi içinde bulunduğu problemlerden kurtulmak için çaba da harcamaktadır. Kişilik bozukluğu yaşayan kişi ise davranışlarının problemli olduğunu çoğu zaman kabul etmez veya zor ikna olur.
Kişilik bozukluklarını nevrotik bozukluklardan ayıran bir diğer özellik her ikisinin de bilinçaltı çatışmaları olmasına rağmen nevrotiklerin bu rahatsızlıkları semptomlar şeklinde (Obsesyon, fobi, histeri vb.) ortaya çıkarken, kişilik bozukluğu gösteren bir kişi bu çatışmayı “eyleme dökme” eğilimindedir. Örneğin, nevrotik kişi saldırganlık dürtülerinden kaynaklı bilinçaltı çatışmalarını fobik ya da obsessif nitelikte bir semptom geliştirerek bastırırken antisosyal kişilik bozukluğu olan kişi çatışmanın sebep olduğu anksiyeteden kurtulmak için direkt zarar verici bir davranışa yönelebilir. Tabi burada belirtilmesi gereken önemli nokta kişilik bozukluklarında kişinin gerçekliği değerlendirme yetisinin bozulmamış olmasıdır. Kişi günlük yaşama sahip olduğu kişilik bozukluğunun özelliklerini de getirerek uyum sağlar. Ancak kendisinde varolan problemleri göremeyişi o sorunun artık kişiliğine yapışmış ve onun bir kişilik özelliği haline gelmiş olmasındandır. Zaten bu yüzdendir ki bu hastalık grubu kişilik bozukluğu adı altında toplanmaktadır.
Bu başlık altında giren bozuklukları sıralayacak olursak; antisosyal, narsisistik, borderline, bağımlı, pasif agressif, paranoid, şizotipal ve şizoid kişilik bozukluğu olarak sayabiliriz.
KİŞİLİK BOZUKLUKLARI II
NARSİSİSTİK VE BORDERLİNE KİŞİLİK BOZUKLUKLARI
Geçen hafta kişilik bozukluğunun nevrotik rahatsızlıklardan en önemli farkının kişinin huzursuzluk, kaygı hissetmemesi ve davranışlarının değişmesinin gerektiğini düşünmemesi olduğu, bunun da kişideki problemli özelliklerin artık onun karakterinin bir parçası olmasından kaynaklandığı konularına değinmiştik. Bu hafta kısa kısa kişilik bozukluklarının belirtilerinden bahsetmeye başlayacağız.
Borderline ve narsisistik kişiliklerin belirlenmesinde ilk 18 ayın önemi büyüktür. Bu dönemde özellikle anneyle girilen ilişkinin niteliği kişinin yaşayacağı patolojinin de niteliğini belirler. Her iki bozuklukta da genellikle bağımlılık ilişkisinde sorunlar yaşanmaktadır. Narsisistik kişiler başkalarının hayranlığını kazanmak için karşılarındaki kişilerle bağımlılık ilişkisine girmek zorundadırlar (Aslında bağımlı oldukları kişilerin kendilerine hayran olmaları dışında bir değerleri yoktur). Borderline kişiler ise bir yandan bağımlılığı istemekle birlikte diğer yandan karşılarındaki kişilere (ya da hiçkimseye) bağımlı olacak kadar güvenememe duygusu arasında gidip gelmektedirler.
Borderline kişiler impulsivite gösteren, ne yapacağı kestirilemeyen, fiziksel ve toplumsal açıdan kendine zarar veren davranışlara girişen biridir (Kumar oynama, kendini sakatlama, intihar girişimleri, cinsel ayrımsızlık…vb.). Aynı kişi veya nesnenin bir yüceleştirilip bir değersizleştirilmesi, duygusal fırtınalar, özellikle öfke nöbetleri ve hızla değişen duygudurumları karakteristik özellikleridir. Süreğen bir boşluk ve can sıkıntısından yakınır, yalnız kalmaya katlanamadığı için kompülsif bir şekilde sosyal ilişki arayışına girer. Çok nadir de olsa zorlanma durumlarında psikotik belirtiler gösterebilir. Kişilerarası ilişkilerinde manipülasyon, bağımlılık ve mazoşizm şeklinde yoğun bir dengesizlik söz konusudur. Borderline kişilerde durağan bir benliğin olması ve bunu devam ettirme çok zordur. Okul ve iş başarıları oldukça düşüktür. Bu aslında onların yeteneklerinin kısıtlı olmasıyla ilgili değil, daha çok kişiliklerinin infantil (çocuksu) kalmış olmasıyla ilgilidir.
Narsisizm görünürde kişinin kendisini abartılı bir biçimde sevmesi olarak algılansa da bu bozukluğun temelinde kişinin kendisinden nefreti ve kendisine yönelik aşağılık ya da değersizlik duyguları bulunmaktadır. Narsisist kişinin kendini sevmesi başkalarının hayranlığını kazanmak amaçlıdır. Narsisist kişiler kendisini övebilecek kişilere karşı son derece sevimli davranırlar. Ve karşı tarafın hayranlığını kazandıkları anda da o kişiler narsisist kişinin gözünde değerlerini yitirir ve sıkıcı bulunmaya başlanırlar. Dolayısıyla da narsisistlerin diğer insanlarla ilişkileri genellikle sömürü ve çıkara dayalı olduğu halde gerçek kişilik çekici ve paylaşımcı bir maske altında sunulur. Gerçekten de narsisistler diğer insanları etkileme konusunda çok yeteneklidir ve narsisistlerin birçoğu zeki ve kendi alanlarında başarılı kimselerdir. Ayrıca narsisistlerin çoğu fiziksel olarak çok çekicidir ya da çok özel bir yeteneğe sahiptir ve bu özellikler de narsisistlerin sığınağıdır. Bundan dolayı narsisist kişiler ailenin merkezi konumunda bırakılmış ve ailede küçük deha rolünü üstlenmiş bireylerdir.
Narsisizmin en temel dinamiği değersizlik ve içsel yoksulluk duygusudur, grandiyöz (büyüklenmeci) benlik imgesi sadece gösterişli, yanıltıcı ve kırılgan bir görünümden ibarettir.
KİŞİLİK BOZUKLUKLARI III
ANTİSOSYAL VE BAĞIMLI KİŞİLİK BOZUKLUKLARI
Antisosyal kişilik bozukluğunun en belirgin özelliği bu kişilerde “süperego” yokluğudur. Bu bireyler sorumluluk, ahlak ve başkalarını düşünme hisleri taşımazlar, davranışlarını belirleyen kendi istekleridir. Yani kısaca “vicdan”ları yoktur. Başkalarına yönelik taciz edici, zarar verici davranışları onlarda pişmanlığa neden olmaz. Suçüstü yakalanmaları durumunda ise onları üzen suç değil, yakalanmaktır.
İlk bakışta bir suçludan, üçkağıtçıdan ya da dolandırıcıdan başka her şeye benzeyebilir. Canayakın ve konuşkan olabilir, ama zaman ilerledikçe öyküsündeki çarpıcı tutarsızlıklar ve sizinle ilişkisinin sığ ve çıkarcı niteliği kendini göstermeye başlar.
Bu davranışların ilk örnekleri çocuklukta suç işleme, okul sorunları, erken cinsel davranışlar, alkol ve madde kullanımı… vb. ile başlar. Genellikle antisosyal kişilerin erken yaşlarda yoksunluk ve istismar öyküsüne sahip olduğu gözlenmektedir (Antisosyal kişi yaşadığı bu düş kırıklığı ve öfke tortusunu yaşam boyu taşır). Ya da ana-baba özdeşleşmeye yetecek kadar sorumluluk, doyumun ertelenmesi ve engellenmeye katlanma konularında model işlevi görmemişlerdir. Çoğu zaman antisosyal kişiliğin esas yapısından ve süperegosunun toplumsal açıdan sapkın olmasından ana-babanın yokluğu ve psikopatisi sorumludur.
Kişilerarası ilişkilerinde diğerlerini ya sömürücü, bu yüzden sömürülmeyi hakeden ya da zayıf ve incinebilir, bu yüzden de kullanılmayı hakeden insanlar olarak görürler. Yani düşünce yapıları “ya saldırırım ya da saldırırlar” şeklindedir.
Bağımlı kişilik bozukluğu gösteren kişiler plan yapma, girişimde bulunma, herhangi bir projeye başlama ve yürütme konularında yetersizlik yaşayan, özgürlüklerinden ve girişimciliklerinden tamamen vazgeçmiş kişilerdir. Derin bir yetersizlik duyguları vardır ve genellikle erişkin olarak yapmaları beklenen şeyleri, kendileri adına başkalarının yapmasına izin verirler. Başkalarını sorunlarının kaynağı ve muhtemel çözümü olarak görme eğilimindedirler.
Bağımlı kişiler yakınlarında ulaşabilecekleri güçlü bir insan olduğu sürece günlük işleyişlerini sürdürürler. Ve onları verici, destekleyici, yeterli olarak görürler.
Reddedilme ya da terkedilme ile ilgili korkuları çok yoğundur. Karşılarındaki insanları mutlu ederek yakın ilişkiyi sürdürürler.
Böyle bir kişilik yapılanması genellikle bağımsızlık çabalarının yüreklendirilmediği, hatta etkin olarak cezalandırıldığı, aşırı yoksunluk ya da aşırı doyumla geçen bir çocukluktan kaynaklanır. Çoğu kez yiyecek ve maddi ihtiyaçlarda uygunsuz (aşırı veya az) bir doyum varken duygusal beslemede yoksunluk söz konusudur. Bu kişilerin ana-babaları genellikle dünyayı soğuk ve tehlikeli bir yer olarak tanımlarlar. Kimi zaman çocuklarına, kendilerinden ayrılmalarının ölümlerine zemin hazırlayabilecek bir ihanet olacağı hissi verirler.
KİŞİLİK BOZUKLUKLARI IV
PASİF AGRESİF VE PARANOİD KİŞİLİK BOZUKLUKLARI
Pasif agresif kişilik bozukluğu gösteren kişiler mesleki, ailevi ve toplumsal rollerin gerektirdiği olağan görevlere karşı sürekli bir dirençle karakterize edilebilir. Öfkelerini ağırdan alma, unutkanlık, inatçılık, oyalanma ve bilinçdışı olarak kasıtlı bir verimsizlik yoluyla dolaylı bir şekilde ifade ederler. Bunları yaparken temeldeki şemaları “sadece yapmak istediğim şeyleri yapmalıyım, insanlar benden hiçbir şey talep etmemeli”, “otorite durumundaki insanlar genellikle haksızlık yaparlar”, “öfke doğrudan ifade edilemez”, “ne alabilirsen yanına kar kalır” şeklindedir.
Bu kişilerin temeldeki çatışmaları hep otoriteyle ilişkilerinde düğümlenir. Bir yandan otorite figürlerinin ilgisi ve desteğini beklerken diğer yandan bağımsızlıklarını kaybetmemek isterler. İlişkilerini pasif ve boyun eğici olarak sürdürmekle beraber bağımsızlıklarının tehlikeye girdiğini hissettiklerinde agresif olabilirler. Zaten içleri yoğun bir öfkeyle doludur. Ama bu öfkelerini doğrudan ifade etmek yerine dolaylı pasif yolları seçerler (unutma, inatçılık, ağırdan alma gibi davranışlar hep bu öfkenin birer ifadesidir aslında). Kendilerini yeterli hissederler, ancak eleştiri karşısında incinebilirler. Genellikle çok yoğun bir pasiflikleri vardır. Bu yüzden de rekabetçi ortamlardan kaçınırlar ve tek başına yapılacak işleri tercih ederler.
Diğer insanları, özellikle de otorite figürlerini herkesin işine burunlarını sokan, emir veren, talep eden, kontrol eden, araya giren kişiler olarak görürler. Ama aynı zamanda kabul edici, onaylayıcı ve ilgi, şefkat gösterici olarak görürler. Çünkü sürekli hem otoriteyle birlikte olmak hem de ondan bağımsız olmak gibi çatışmalı duygular içindedirler.
Paranoid kişilik ihtiyatlı, tetikte, gizli amaçları ve özel anlamları ortaya çıkarmakla meşgul, kuşkucu ve başkalarına kolayca güvenmeyen vb. özelliklere sahip bir yapıdadır. Eşini hastalıklı bir şekilde kıskanabilir, kendisini kolayca aşağılanmış hissedebilir, yakınlık ve sevgi duygularından (kendisini bağımlı dolayısıyla da başkalarına karşı savunmasız hissetmesine neden olabilecek herşeyden) kesinlikle hoşlanmaz ve kaçınırlar. Kendi sorunlarının sorumluluğunu başkalarına yükleme eğilimindedirler. Bu, yansıtmayı (bir savunma mekanizması) çok yoğun olarak kullanmalarından kaynaklanmaktadır. Zaten bu rahatsızlığın paranoid kişilik bozukluğu olarak tanımlanmasının en önemli nedeni de bu kişilerin paranoid şizofrenlerde olduğu gibi yansıtmayı sıkça kullanmaları ve kendisiyle ilgili sorun niteliği taşıyabilecek her durumda sebebi dışarıya atfetmeleri ya da başkalarının davranışlarından anlamlar çıkarma konusunda hiçbir davranışı kaçırmayacak kadar dikkatli ve tetikte olmalarıdır. Fakat bu rahatsızlığın paranoid şizofrenlerden farkı tuhaf belirti ve bulguların yani anormal sayılabilecek davranışların görülmemesidir.
Paranoid kişilerin en çok korktuğu şey gizlice manipüle edilmek, kontrol edilmek, aşağılanmak ve ayırımcı muameleye tabi tutulmaktır ve karşılarındakinin davranışlarını da kaçınılmaz bir şekilde böyle değerlendirmeye eğilimlidirler. Bu korkularının neticesinde de diğer insanları sahtekar, üçkağıtçı, manipülatif olarak görürler. Diğerlerinin kendi işlerine karıştıklarına (bazen bozduklarına), kendilerini aşağıladıklarına ve arkalarından gizli işler çevirdiklerine inanırlar.
KİŞİLİK BOZUKLUKLARI V
ŞİZOİD VE ŞİZOTİPAL KİŞİLİK BOZUKLUKLARI
Şizoid ve şizotipal kişilik bozuklukları genellikle birlikte ele alınır. Birbirlerine benzerlikleri epeyce olmasına rağmen aralarında çeşitli farklılıklar da vardır.
Şizoid kişilik bozukluğu içinde bulunan kişiler kendi kendilerine yettiklerine ve yalnız yaşayabileceklerine inanan kimselerdir. Hareketli, bağımsız ve tek başına yapılan işlerde başarılı olacaklarını düşünürler. Kararlarını kendi başlarına verip sürdürebileceklerine inanırlar. Zaten temel bozuklukları kişilerarası ilişkiler ve duygulanımla ilgilidir. Bu kişiler soğuk ve mesafelidirler, duygularına ilişkin sorulara sanki başka bir dilden konuşuyormuşsunuz gibi cevap verir. Duygularını öznel olarak yaşamaz, ancak bedensel duyumların eşlik etmesiyle anlayabilir. Örneğin anksiyetesini nabzının hızlanmasıyla hisseder. Şizoid kişiler genellikle bir (ya da iki) kişiyle anlamlı ilişkiler sürdürebilirler. Diğer insanları her işe burunlarını sokan, rahatsız edici olarak tanımlarlar. Yakınlığı ise diğer insanların kendilerini kontrol edeceği bir durum olarak görürler. Bu yüzden ilişkilerinde stratejileri “Çok yaklaşma”, “Mesafeni koru”, “Kendini verme, olabildiğince diğer insanlardan uzak kal”, Belli işler için biraraya gelip daha sonra uzak dur” şeklindedir. Kendi halinde bir yaşam seçer, kimseye karışmaz ve kimsenin sorumluluğunu almazlar.
Gerek şizoid gerekse şizotipal kişilerin güncel yaşamlarının yoksulluğuyla tamamen çelişen zengin ve garip bir hayal dünyaları vardır. Diğer insanlar tarafından tuhaf veya delice algılanacağını bildiklerinden bu hayal dünyalarını başkalarının incelemesinden kıskançlıkla korurlar.
Şizotipal kişilik şizoide benzer özellikler gösterir, ama gerçekliğe ilişkin algısal ve bilişsel çarpıtmalarının, ilginç davranışsal karakteristiklerinin bulunabilmesiyle ondan ayrılır. Bu tür kişiler genellikle tuhaf olarak görülürler. Tuhaflıkları kolayca fark edilmekle beraber şizofreni tanısı verebilecek kadar ciddi değildir. Tuhaf giyinir, kendi kendilerine konuşurlar. Yabancılara yaklaşmazlar. Doğaüstü güçleri olduğuna inanırlar.Batıl inançlara düşkündürler. Aşırı zorlanmalarda geçici olarak psikoza gerileyebilirler.
Temel korkuları incitilmek , zarar görmek ve zayıflıklarının ortaya çıkmasıdır. Her an başkaları tarafından sömürüleceklermiş gibi bir duygu yaşarlar. Bu nedenle yakın ilişkilerden uzak durur. Kendilerini sürekli olarak kollamazlarsa başlarına kötü şeyler gelebilir şeklinde düşünceleri vardır. İnsan ilişkilerindeki temel stratejileri , ” kontrol edemediğim ortamlardan uzak durmalıyım, tetikte olup tehlikeleri önceden sezmeliyim ” şeklindedir.