KENDİNİ TANIMA

Etrafımızda kendini tanımadığını düşündüğümüz birçok kişi olmuştur mutlaka. Olayları abartan, yapmacık ve suni davranan, yapamayacağı işlere kalkışan, kendisinin mükemmel ve hatasız olduğuna inanan ya da kendi değerini bilmeyerek kendisini küçük gören, gücünü aşan yüklerin altına giren,  aslında çok iyi olmasına rağmen bütün kötülüklerin kendisini bulduğunu düşünen, rol yapan, yalan söyleyen… birçok insan görmüşüzdür hepimiz. Peki hiç kendi davranışlarımıza, düşüncelerimize, duygularımıza başkalarını gözlediğimiz gibi objektif ve gerçekçi bir gözle bakıyor muyuz? Biz olayları ne kadar abartıyoruz, yapmacık davranıyor ya da yapamayacağımız (yani kapasitemizi aşan) işlere kalkışıyoruz, bunu düşünmeli ve bakışlarımızı asıl kendimize çevirmeliyiz.

Hepimiz kendimize “ben kimim, varoluşumun anlamı ne, nasıl biriyim, neler yapabilirim?” gibi sorular sormuşuzdur. Zaten bu tür soruları kendimize  hiç sormamışsak kendimizi tanımaya ve anlamaya da henüz başlamamışız demektir. Tıpkı çocukların ve ergenlik dönemindeki gençlerin tek başlarına  sağlıklı kararlar  alamamaları gibi, eğer kendimizi tanımaya çalışmazsak biz de kendimize uygun ve doğru kararlar alamayız. Çocukların ve gençlerin kararlarını tek başına  almalarına izin vermeyiz, çünkü onların kendilerini doğru değerlendiremeyeceklerini, kendilerini abartabileceklerini ya da azımsayabileceklerini, kendileri için neyin iyi, neyin kötü olacağını bilemeyeceklerini; kısaca halk tabiriyle “kendilerini bilmediklerini” düşünürüz.

İnsanların kendilerine objektif, gerçekçi ve dürüst bir gözle bakması, davranışlarını değerlendirebilmesi yani kendini tanıyabilmesi başkalarındaki yanlışları, eksiklikleri ve problemleri görmesinden daha zordur.  “Kendini tanıma” kişinin tamamen tek başına, kendi dışında birinden yardım almadan gerçekleştirebileceği bir süreç değildir. Zaten bu yüzden de hepimiz başkalarının bizim hakkımızda ne düşündüğünü merak ederiz, bu merakımızın temelinde de aslında kendini tanıma ve bilme isteği yatar.

Zihnimizde idealize ettiğimiz kişiler ve onların yaşam tarzları bizim nasıl birisi olduğumuzu ya da olmak istediğimizi gösterecek en önemli ipuçlarından biridir. Zihnimizdeki idolümüz  bir politikacı,   işadamı,  bilim adamı, şair,  öğretmen,  lider,   yazar,  sanatçı olabilir , idolümüz kim olursa  olsun o kişiye bakarak kendimizin bir şöhret düşkünü mü, bir idealist mi, bir para meraklısı mı, bir kahraman mı, bir megaloman mı, bir yenilikçi mi olduğumuzu bulabiliriz. Tabi idolümüzün kim olduğuna  karar verirken  dürüst olmamız çok önemlidir. Örneğin bir yandan idolümüzün bir düşünür olduğunu söylüyor bir yandan da zenginlik hayalleri  kuruyorsak kendimizi kandırıyoruz demektir, çünkü düşünürlerin çok para kazanmadıklarını, sadece idealleri için yaşadıklarını hepimiz biliriz.

İnsanlarla (arkadaşımız, aile fertlerimiz, komşumuz gibi) bir aradayken onlarla neler konuştuğumuza, zamanımızı nasıl geçirdiğimize, bir arada oluş amacımıza  ya da hayallerimize, 10 yıl sonra kendimizi nerede görmek istediğimize, hayatımızda ne tür değişim ve gelişimler planladığımıza başka bir deyişle bizi ayakta tutan yaşama amaçlarımıza bakarak  da kendimiz hakkında bilgi elde edebiliriz.

İçinde yaşadığımız, doğup büyüdüğümüz kültür ve ailemiz de kendimiz hakkında önemli bir bilgi kaynağıdır. Özellikle anne babamızın ve kardeşlerimizin kişilik özellikleri, yaşam tarzları, zevkleri,idealleri, tercihleri, inanışları, çevreyle ilişki tarzları kendimizi tanımamız konusunda bize ışık tutacaktır. Kendimizi tanıma sürecinde bizde olup olmadığı konusunda şüpheye düştüğümüz, emin olamadığımız bir  özelliğimiz olursa  ailemizdeki fertlerde bu özelliğin olup olmadığına bakarak bu konuda daha net bir  karara  varabilmemiz mümkündür.

İsteklerimiz, tüketim tarzımız, evimizdeki eşyalarımız, giyim zevkimiz, arkadaşlarımız, kitaplarımız ve hayatımızdaki daha birçok ayrıntı bize kendimizle ilgili bilgiler sunar, tabi bakış açımız kendimizi tanımak olursa. Eğer hayatımıza bakmaz, kendimizi sorgulamaz ve tercihlerimiz hakkında düşünmezsek kendimizi tanıma şansımız yok demektir ya da başka bir deyişle hayatımızda “kendimiz” diye bir olgu yok demektir. Bu da  bizim rasgele ve önümüze ne gelirse onu yaşayan biri olduğumuzu gösterir ve rasgele yapılan tercihler de doğal olarak rasgele sonuçların ortaya çıkmasına yol açacaktır.

Evde, okulda, işyerinde, arkadaşlarımız arasında, öğretmenimizin, komşumuzun, akrabalarımızın gözünde nasıl biri olmayı tercih ettik bugüne kadar. Onlar bizi nasıl tanıyorlar. Özellikle de bir dostumuz  ya da  hakkımızda kötü niyeti olmayacağından ve bize rehberlik edeceğinden emin olduğumuz kişiler bizi nasıl tanıyor ve bizim hakkımızda ne düşünüyorlar, bunlar da kendimizi tanırken dikkate almamız gereken bilgilerdendir. Ve dostlarımızın  bizim hakkımızdaki fikirlerini, eleştirilerini, değerlendirmelerini ve önerilerini de  kendimize tutulmuş bir ayna olarak görmek bizim için faydalı olacaktır. Bir dervişin nefis tezkiyesi için bir mürşide, bir öğrencinin öğrenmek için bir öğretmene, bir halkın yönetilmek için bir lidere, bir çocuğun büyümesi ve terbiyesi için bir anne babaya ihtiyacı olduğu gibi her bir bireyin de kendini tanımak için önce kendini objektif olarak gözlemeye, daha sonra da iyi niyet ve tecrübesine güvendiği bir dosta ya da bu konuda profesyonel bir uzmana ihtiyacı vardır Bütün bunları dikkate alır  ve kendi içimizde özeleştirimizi yaparsak kendimizi tanımaya biraz daha yaklaşmış oluruz.

Evet anne-babamızı, kardeşlerimizi seçemeyiz ama eşimizi, arkadaşımızı, işimizi ve daha birçok şeyi seçebiliriz ve yaptığımız tercihlerin hiçbiri  önemsiz değildir,çünkü şartlarımız olumsuz olsa bile yapacağımız her doğru tercih bizi bir adım ileriye götürecektir ya da tam tersi şartlarımız ne kadar olumlu olursa olsun yapacağımız yanlış tercihler bizi hayatın gerisinde bırakacaktır. Kısaca kendimizi tanıyarak ve doğru tercihler yaparak kendimizin ve hayatımızın kalitesini arttırabiliriz . Ayrıca hepimiz biliriz ki kalite niceliksel ve maddeyle ölçülen bir şey değildir ve insanın kalitesi kazandığı parada, yaşadığı hayat tarzında, giydiği kıyafette, konuşmasının düzgünlüğünde, zekasının parlaklığında, çok şey bilmesinde değil; insanın kendisini bilmesinde ve kendisiyle barışık olmasındadır.