Hayatı güzelleştiren , kolaylaştıran şey insanlarla kurulan pozitif ilişkilerdir. Ne kadar dostumuz varsa hayatımız o kadar kolaylaşır. İnsanlara karşı geçmişten gelen olumsuz düşünceler varsa insanlar yalnız yaşamaya yönelirler. Oysa yalnız hayat mutsuz hayattır. O zaman bu insanlarla beraber yaşayarak var olmaktan başka yol yoktur.
İnsan olmaktan dolayı hepimiz kanunlar karşısında eşitiz. Herkesin görüşlerini, düşüncelerini, duygularını ve isteklerini söyleme hakkı vardır. Sizinde görüşlerinize, düşüncelerinize, duygularınıza ve isteklerinize saygı gösterilmesini isteme hakkınız vardır. Başkalarının nasıl güzel yaşamaya ihtiyacı ve hakkı varsa sizin içinde bu geçerlidir. Çünkü Allah yaşama hakkını size vermiştir, hayatı anlamlandırmak da sizin işiniz olacaktır.
Eleştiriye hoş görü gösterebilme sağlam insanların işidir. Eleştiren kişinin yapıcı eleştiri yaptığı konusunda içten olduğunu düşünüyorsak onu dinleyebiliriz ancak ona katılmıyorsak bunu ona söyleyebilmeliyiz. Bu konuda görüşünü öğrendim, sana göre oraya gitmek zorunda değildim, ama ben olaya senin gibi bakmıyorum. O yüzden sen de benim görüşüme saygılı ol, diyebilirsiniz. Böylece insanlara kırmadan hayır diyebilirsiniz. Böylece onun farklı sizin farklı bir insan olduğunuzu ortaya koyup, sınır çizebilirsiniz.
Bir erkek danışanım istemediği kadınla aile baskısı ile evlenip sonraki yıllarda da elindeki bütün parayı 4-5 tanıdığına borç olarak verdiğini ama hiç birisinin geri dönmediğini anlatıyordu. Eğer insanlara en azından kendi hayatımızla ilgili konularda hayır diyemezsek ve kendi isteklerimizi, fikirlerimizi ortaya koyamazsak, istediğimiz hayatı değil bize dayatılan hayatı yaşarız. Bu bir psikolojik tacizdir. Netice de ruh sağlığımız bozulur ve panik bozuklukla soluğu bir psikiyatr da alırız. Hayatı böyle yaşarsak, mutsuz bir hayat kaderimiz olacaktır.
İletişim kurarken ortaya koyacağımız tarz bizim ulaşmak istediğimiz sonuca hizmet etmelidir. Bağcıyı dövmek mi istiyoruz yoksa üzümü yemek mi? Eğer karşı tarafla tartışma çıkarıp kavga etmek istiyorsak yıkıcı ve kendi isteğimize göre yönlendirici eleştirilerle , gerçekliğin bir bölümünü alıp olayı karmaşıklaştırıp, aşağılayıcı bir tarzda davranmalıyız. Karşı tarafı damgalayıp sen iletileri kullanmak, geçmişi tekrar tekrar gündeme getirmek partnerinizi çıldırtmak ve size saldırması için yeterlidir. Karşı tarafı dinlemekle ilgilenmeyip kendi haklılığımızı ortaya koymak olayı alevlendirecektir. Bu arada bağırarak da konuşursak işin şerbeti olur.
Eğer görüşme yaptığınız kişi sizin oteriteniz ise ve farklı düşünüyorsanız yalakalık yapmak yerine düşüncelerimizi onu bozmadan söyleyebiliriz. Tabi ki karşı taraf diyaloğa açık ise bunu yapabiliriz. Her zaman oteriteye boyun eğmek kişinin yaratıcılık yönünü ve potansiyelini kör eder. Silik bir tip haline getirir insanı. Türk Milleti boyun eğseydi işgalcilere kurtuluş savaşı da olmazdı, Türkiye Cumhuriyeti de.
Herhangi bir yakın ilişkide tartışma kaçınılmazdır. Herhangi iki insanın isteklerinin, gereksinimlerinin ve görüşlerinin birbirine hiç ters düşmeyecek denli uyumlu olması mümkün değildir. Birbirine saygılı ve barış içinde bir görüş alışverişinin olduğu bir ortamda, her iki yanında üzerinde uzlaşabileceği bir çözüme ulaşma olanağı artar.
İletişimde yaşanan çatışmalar kötü değil olağandır. Herkes meseleye kendi açısından bakmaktadır. Doğal olarakta bakış açısına göre de manzaralar farklı olacaktır. Dolayısıyla herkes haklıdır kendine göre. Çünkü, savunduğu görüşü haklı çıkaracak geçmişte bazı olaylar yaşamış, farklı bir aile ve kültüre sahip olmuştur.
Çatışmanın kötü olduğuna inanırsanız her türlü uzlaşmazlığın ilişkideki başarısızlığın göstergesi olduğunu düşünürsünüz. Alttan alıp, ses çıkarmayıp, öfkenizi içinize gömüp, hasta edersiniz kendinizi. Çatışmanın doğal, kaçınılmaz ve olağan olduğunu bilirseniz, uzlaşmazlıkların birbirini sevme sürecinin bir parçası olduğunu düşünebilirsiniz.
Çatışmalar ilişkinin yolunda gitmediğinin bir göstergesi değil, ilişkiyi daha çok yoluna koymak için yeni bir olanağın ortaya çıktığı fırsatlardır.
Özellikle evlilikte haklı haksız yoktur ama anlama ve anlaşılma vardır. Olgun ve dengeli gerçek bir ilişkide her iki yanında anlaşılabilir gereksinimleri, istekleri, beğenileri, seçimleri, görüşleri, amaçları ve umutları vardır. Birinin gereksinimleri ötekinden farklı olabilir ama daha önemli olmamalıdır. Her iki tarafında isteklerinin karşılandığı çözümleri bulmak için birlikte çalışılır, konuşulur.Bunu becermek için gelişmiş kafa yapısında olmak gerekir.
Son zamanlarda kadına şiddet olaylarına neden daha fazla tanık oluyoruz? Giderek kadınların toplumda daha fazla yer edinmesi, kültür düzeylerinin artması, daha fazla ekonomik imkanlarının olması, kadın-erkek eşitliği ve haklarını öğrenmeleri ile erkekler tarafından artık belki de daha fazla bastırılamamalarına neden oluyor.
Burada tabi ki ekonomik zorlukların zemin hazırlayıcı rolü de unutulmamalıdır. Kötü zamanlama, tartışmadan sürekli kaçma, karşı tarafı suçlama, çok fazla konuyu hem de başkalarının yanında gündeme getirip karşı taraftan öç alma ve zor duruma düşürme, kendi haklılığı ile uğraşmaktan empatiyi unutma, duygularını öfke göstererek gizleme, karşı tarafın kişilik özelliklerine saldırma, gözdağı verme, tartışmayı büyütme, ve tekrar tekrar eskileri gündeme getirme şiddetle sonlanabilecek olaylara neden olacaktır. Sonra da bir ömür boyu pişmanlıkla yaşayabiliriz.
Haklı haksız olaylarına fazlaca takılma, suçlama, karşı tarafı acınacak biri gibi görme, küçük düşürme, umutsuzluk aşılama, dayatma, yadsıma, edilgen saldırganlık(anlamlı sessizlik gibi), alay etme, günah keçisi bulma, savunmaya geçme, olayı saptırma kötü iletişim örnekleridir. Ayrıca partnerimizin hassas, zayıf, mayınlı noktalarını bilmemek veya bilerek öfkelendiğimiz için özellikle o alanlarına basmak ve kutsal değerlerine saygı göstermemek yine şiddetle sonlanabilecek olaylara neden olacaktır.
İnsan bir çatışmada anlaşılmış hissetmiyorsa veya dilini kendisini anlatmak için kullanmakta çaresiz kalıyorsa şiddete yönelimi de fazla olacaktır. O sırada tartışmaya bir 15 dakika mola vermek özel ve sağlam insanların işi olacaktır. Çünkü öfkeli olunca mantık-sağduyu uçacaktır.
Yaşanan değersizlik duygularını dışa vurmanın bir yolu başkalarına kaba, kötü ve ters davranmaktır. Başkalarına aşırı eleştirel davranıyorsanız yetersizlik duygularınızı görmemek için kendinizi başkalarının üzerine çıkarabilirsiniz. Böyle insanlar bay mükemmel olarak kendilerini de çok eleştirip hasta edebilme potansiyeline sahiptir. Kendilerini yetersiz hisseden güvensiz insanlar başkaları ile sık sık haklı haksız tartışmalarına girerler. Haklı çıkarak kendilerini kalkındırarak, güvensizliklerine çare bulmaya çalışırlar.
İdeal bir tartışma yapabilmek için her iki eşinde kuralları bilmesi bunlara uyması gerekir. İletişim becerisi olan bir eşle tartışmak birlikte dans etmek gibidir.
Burada sorunları biriktirmeden mümkünse yaşanır yaşanmaz çözmektir. İçe atılan ve biriktirilen
sorunlar kist gibi içimizde kalır ve bizi hasta eder, hayatı eksik yaşatır. Çünkü içten kırılmışızdır ve eski iletişim düzeyine geri dönüşü engeller.
Çatışma esnasında bir seferde birden fazla konu üzerinde münazara yapmamak gerekir. Belirli bir konuya odaklanmak yerine her yanlışı gündeme getirmek tartışmanın yoldan çıktığının bir göstergesidir. Sanki eşinizle savaşıyorsunuz ve geçmişte yapılanlarda bir cephanemidir?
Beni çileden çıkarıyorsun diyerek kızgınlığınız için eşinizi suçlamak yerine ben dili ile üzülmek, kaygılanmak, kıskanmak, korkmak, suçluluk duymak gibi diğer hissettiğimiz duygularımızı ifade etmek çatışmadan faydalanmamızı artıracaktır.
En iyi çözüm her iki yanın üzerinde anlaştığı ortak bir uzlaşma yolu bulmaktır.
Çatışmadan hiç hoşlanmıyorsanız tutumunuzu gözden geçirmeli ve neden böyle yaşadığınızın cevabını geçmişte anne-baba-çocuk üçgeninde aramalısınız. Muhtemelen kavgalı ve çok çatışmalı ailelerde yetişen insanlardan olabilirsiniz. Oysa çatışmayı olumlu bir değişiklik için fırsat olarak görmeye alışmalıyız. Hem kendimizle hem de partnerimizle alakalı bilmediğimiz şeyleri burada öğrenebiliriz. Çatışmayı sevmemek veya kaçmak hayatta elde edebileceklerimizden vazgeçmemize ve haklarımızı başkalarına peşkeş çekmemize neden olabilir.