İnsanlar hayatları boyunca birçok konuda seçim yapmak zorunda kalırlar ve bu seçimler onların hayatlarını belirler. En önemsizinden en önemlisine kadar birçok alanda seçimler yaparız ; giyeceğimiz giysileri , yiyeceğimiz yemekleri, tutacağımız takımı , gideceğimiz okulu, gelecekteki işimizi , oturacağımız muhiti, evi , eşyalarımızı, arkadaşlık edeceğimiz kişileri ve en önemlisi de bir ömür boyu hayatımızı birleştireceğimiz eşimizi seçeriz. Yaptığımız her seçim, kişiliğimizin oluşumunda bir yapı taşıdır ve kişiliğimiz anlamında “biz”i yani kendimizi ve hayatımızı yani kaderimizi belirler. Ancak şunu belirtmekte yarar vardır ki,kişi kendini tanımadan kendisi hakkında doğru seçimler yapamaz. Kendini tanıdığı oranda doğru tercihlerde bulunabilecekleri için kendini tanımayan kişiler yaptıkları yanlış tercihlerin sonucunda uğradıkları hayal kırıklığı ya da başarısızlıkların nedenlerini tam anlamıyla anlayamazlar.
Kendini tanıma becerisinin sağlıklı bir şekilde gelişip gelişmediğini anlamak için o kişilerin doğup büyüdüğü aile ortamına,anne-babanın kişilik özelliklerine ve çocuklarıyla girdikleri ilişki biçimine bakmak gerekmektedir. Birçok insan kendini tanımak bir yana kendisi, insan oluşu, özellikleri, yapabilecekleri, hayatının gidişatı hakkında düşünmez bile. Kendini tanıma; bir bilim adamının herhangi bir doğa olayına, yaptığı bir deneye gösterdiği merakı, ciddiyeti, azmi kişinin kendine yöneltip kendisi hakkında düşünmesi, kendisini dış dünyada objektif bir şekilde gözlemesi, değerlendirmesiyle gerçekleşir. İnsanlarla oturup konuştuğunuzda birçoğunun aslında ne kadar mükemmel biri olduğunu, hayatlarındaki sorunların kendi dışındaki insanlardan –anne, baba, eş, arkadaş, kardeş, öğretmen, patron…vb.- kaynaklandığını dinlersiniz. Birçok insan yaşadığı sorunlarda kendi hatasının ne olduğuna bakmaksızın sürekli bir haklılık duygusu içinde yaşar, olumlu olayların kahramanı kendisi, olumsuzların kahramanı ise dış dünyadır. Eminiz ki çoğunuz şu anda “ben öyle değilim ki” diye düşündünüz, yani yine kendiniz dışında başkalarında bu sorunu aramaya başladınız. Siz öyle değilseniz, Ali, Ayşe… öyledir, artık bir”oh” çekip rahatlayabilirsiniz. Lütfen kendinizi sorgulayın, bütün olumluları kendinize alıp olumsuzları dışarıda bırakmayın. Çünkü eğer bunu yapıyorsanız her yerde, herkese, her duruma karşı yapıyorsunuz demektir. Eğer bunu yapıyorsanız kendinizi tanımıyorsunuz demektir. Eğer bunu yapıyorsanız sizinle dış dünyanın gerçekleri arasında kalın bir duvar var demektir. Eğer bunu yapıyorsanız sağlıklı bir eş seçimi yapamayacak ve sağlam bir evlilik ilişkisi kuramayacaksınız demektir.
Eş seçimi insan hayatının dönüm noktalarından biridir diyebiliriz. Çünkü evlilik kararıyla eşlerden her biri o zamana kadar yaşadıkları aile ortamlarından çıkıp bir başkasıyla yeni bir aile kurmaya adım atmış olur. Artık her ikisi de sadece kendilerine özgü yeni bir hayat tarzı belirlemek zorundadırlar ve tabii ki ortak bir hayat tarzı oluşturmak o kadar da kolay değildir. Çünkü her ikisi de birbirlerinden farklı anne babaların kurdukları aile yapılarından, farklı yaşam tarzlarından, farklı alışkanlıklardan , farklı paylaşım ve ilişki anlayışlarından gelmişlerdir. Bu farklılıkların harmanlanıp daha zengin bir yapı oluşturarak kişileri geliştirmesi ve mutlu kılması da ; yoğun bir şekilde problemlere kaynak oluşturup engelleyici ve mutsuzluk nedeni olması da mümkündür. Aile terapisi için yapılan başvurularda bu farklılıklar hemen göze batmakta , ancak eşler bu farklılıkları göz ardı ederek karşı tarafın neden kendi istediği gibi olmadığından yakınmaktadırlar. Tam bu noktada psikolojik tedavilerin temelinde yatan “ kendini tanıma” ya da “ içgörü kazanma” olgusu karşımıza çıkmaktadır. Eşler ya da kişiler kendilerini tanıyıp anladıkları oranda karşı tarafı tanıma , anlama ve olduğu gibi kabullenme olanağına sahip olacağından farklılıklardan kaynaklı sorunlar azalacak ve zamanla ortak bir zemin oluşturulacaktır. Aksi takdirde çiftlerden her biri kendi farklılıklarına sarılıp onları savunacak , böylelikle de ilişki –resmen olmasa da- bitme noktasına gelecek, paylaşımlar en asgari düzeye inecektir. Bu da sağlıksız bir aile ortamının oluşması sonucunu doğuracak ve başka sağlıksız aileler için de bir zeminin çekirdeği olacaktır. Bu yüzden eğer evliliğinizde çeşitli problemler olduğunu düşünüyorsanız bunun bir sonraki kuşağa taşınmasını engellemek için bir adım atın, sorunlarınızın çözümü için önce kendinizi sorgulayın, eşinizi neden seçtiğinizi, neden “o”nunla evlenmek istediğinizi, evlenmeden önce eşinizi yeterince tanıyıp tanımadığınızı, evliliğinizin beklediğiniz gibi olup olmadığını düşünün. Bunları yaparken de elinizdeki anahtar “kendiniz” ve “kendinizi tanımanız” olsun.